İzleyiciler

7 Ocak 2018 Pazar

Kadın II. Bölüm



KADIN



Bir kez daha gece boyu yatağında huzursuzca dönmüş, sabahın ilk ışıkları pencereden sızmaya başlamıştı. Bu kez uyumaya kararlıydı. Gözlerini kapattı. Bir süre geçmemişti ki kesin, derin ve huzurlu bir uykuya daldı. Uyandığında hava kararmak üzereydi. Telaşla yatağından doğruldu. Bu kez hata yok dedi yüksek sesle. Hızla atıştırdığı birkaç lokmanın ardından bir önceki akşam giydiklerine benzer sade fakat şık bir pantolon ve tişörtü üzerine geçirdi. Bu kez topuklu bir ayakkabı giymek yerine, daha düztaban bir ayakkabıyı tercih etmişti. Aynada son bir kez aksini izledikten sonra hızla kendini sokağa attı. Önce otobüse binmeyi düşündüyse de fikrini değiştirerek bir taksi tuttu.

Bir önceki akşamı düşünüyordu. Yönteminde ya da seçtiği mekanda sorun yoktu. Yalnızca düşüncelerinde beliren bir kör noktayı fark etmişti. Bu durumu çözebilmek adına güneşin ilk ışıklarına kadar uyumamış kafasında beliren sorulara uygun cevaplar belirlemişti. Şu an hazırım diye geçirdi içinden.

Taksi, Kültür Evi binasının önünden geçerken hafifçe göz ucuyla oraya döndü. Kapının önüne çekilmiş kürsülerde kadınlı erkekli gençler oturmuş, sohbet ediyorlardı. Tekrar önüne döndü. Bunda özlenecek bir şey yok diye düşündü. Bir daha o binanın önünden geçmemeye karar verdi. Çantasını açarak çıkardığı bir parlatıcı ile dudaklarını ıslatıp gözlerini kapadı ve kendini hayallere bıraktı.

Taksiden indiğinde, bir akşam önce Şişman Adamla oturdukları sokağın bir altına yöneldi. Caddenin aşağısına doğru yürürken, orta yaşın üzerinde, sade giyimli, zayıf, uzun yüzlü bir adam dikkatini çekti. Daha ziyade gençlerin oturduğu bir yere oturmuştu. Önünde rakı ve bir iki parça meze vardı. Yalnızdı. Yan masalarda oturanlar canlı müziğin ritmine kendilerini kaptırmışlar, yüksek perdeden şarkıya eşlik ediyorlardı. İnce yüzlü adam sessizce dinler görünüyordu. Karşısında uygun bir masaya oturarak adamı izlemeye başladı. O olabilir diye geçiriyordu içinden. Üstelik bir yerden başlamak da şart görünüyor.

Yerinden kalktı, adamın masasına doğru yaklaştı. Sağında ki sandalyenin dirsekliğinden tutarak belini hafifçe kırdı. Tam ağzını açıp da konuşmaya başlayacaktı ki bir elin sertçe kolunu kavradığını hissetti. Kolunu hızla çekerek onu tutana doğru döndüğü sırada Murat'ı gördü. Yüzünde sert bir ifade vardı, cildi solgun, gözleri bulanıktı. Muhatabının bu hali korkutmuştu onu. Kolunu silkeleyerek kurtardı.

-Ne var, ne istiyorsun?

-Seni kiralamak istiyorum. Mümkünse gece boyunca...

Bu ani teklif irkilmesine sebep oldu. Bir akşam önce yaşadığı tartışmanın rahatsızlığını üzerinden atamamış olacaktı ki hala öfkeliydi. Birkaç adım ileri yürüdü. Şişman Adam olduğu yerde duruyor ona bakıyordu. Eylem, yüzü zayıf adamı göz ucuyla süzdü. Adam onları fark etmeden masasında sessizce oturmaya devam ediyordu.

-Üzgünüm, hazırda müşteri var.

Murat, şaşkınca etrafına bakındı. Gözleri bir şeyler arar gibiydi. Sonunda "Nerede?" diye sorabildi.

-Müşterilerimi birbirine tanıtma alışkanlığım yok.

-Alışkanlık?

-Evet

-Tamam, öyleyse dediğin gibi olsun: Bir müşterin var. O ne veriyorsa daha fazlasını öderim.

-Murat sen beni hiç anlamadın değil mi? Gerçi bu senin suçun değil. Anlamanı beklemiyorum zaten. Ama şu kadarını ifade edeyim. Benim fiyatım sabittir. Açık arttırmaya sunmam kendimi.

-O halde ben de beklerim. Ne kadar sürer işin?

Kadın etrafına bakındı. Anlaşıldı diye düşündü. Bundan kurtuluş yok. Hem neden inat ediyorum ki? Onu dün gece ben seçmemiş miydim? Ne olmuş reddettiyse? Bu gün kabul etti ya.

-Tamam, ben hazırım. Gidelim mi?

-Nereye?

-Otele.

-İyi de hangi otele?

-Göbekten sonra temiz bir otel var. Fiyatları da uygun... Avrupa Oteli. Geçen hafta otelleri incelerken keşfettim orayı. Hoşuma gitti.

-Otel de ortak mı bu işe? Komisyon mu vereceğiz?

-Yok, hayır. Normal müşteriler olarak gidip tarife üzerinden işimizi yapacağız. Hadi artık vakit kaybetmeyelim.

Kadın bu son sözleri söyledikten sonra caddenin yukarısına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Hemen arkasından şişman adam bu kez daha yumuşak bir hareketle kolundan tutarak onu bir aşağıdaki sokağa doğru sürükledi. "Lütfen, önce bir şeyler içelim. Acelemiz yok." Kadın bu teklifi reddetmedi. Bir süre yürüdükten sonra geçen akşam bulundukları mekana ulaştılar. Aynı masanın bir yanında kurulu olan masaya oturdular. Şişman Adam yumuşak bir ses tonuyla "Ne içersin?" diye sorunca Kadın. "Bira." diye cevapladı.

-Bu kez benim ısmarlamamda bir sakınca yoktur umarım?

-Sen ısmarla ben öderim.

-Hala ısrarcısın yani bu konuda?

-Murat, biz dost değiliz. Birbirimize bira güzelliği yapmamıza sebep olacak bir ilişkimiz de yok. Ben, belirli bir ücret karşılığında çalışıyorum. Sen ise bedenimi bir geceliğine kiralıyorsun. Bütün ilişki bu...

-Peki, anlaşılır görünüyor. Bana biraz kendinden bahseder misin?

-Sebep?

-Sıradan biri değilsin. Bunu fark ediyorum. Ayrıca söylediğin işi yapan diğerlerine de benzemiyorsun. Hadi bunu da bir kenara bıraktım. Kendini ifade ediş biçimin... Üniversite öğrencisi falan mısın? Ne bileyim çok zorda kaldığın için mi bu işi yapmak durumunda hissediyorsun?

-Ne kadar da hazırsınız değil mi şablon hikayelere? Hayır, üniversite öğrencisi değilim. Öyle acıklı bir hikayem de yok. Yapmak istedim ve yapıyorum. Ayrıca sıradanlığı da sevmem. Bu benim işim. Bir kadın işi... Profesyonel bir iş... Buna uygun davranırım. Müşterimi ben seçerim. Ücreti ve sevişilecek yeri, sevişeceklerimin cinslerini de...

-Yani kendin gibi bir kadınla da mı yatarsın?

-Elbette, neden olmasın?

-Eşcinsel misin?

-Yok, hayır olmam da gerekmiyor? Sonuçta bu bir iş... Zevk almak değil, doğru yapmak önemli...

Kadın cümlesini bitirdikten hemen sonra içkisinden bir yudum alarak başını kalabalığa doğru çevirdi. Şişman Adam, önünde ki bira bardağını avuçları arasında eviriyor, dalgın gözlerle üstte birikmiş köpüğün küçük hareketlerini izliyordu. Uzaklardan bir yerden akordeon sesi geliyordu. "Nihavent taksimi." diye mırıldandı usulca. "Müzikle mi ilgileniyorsun?" diye sordu Kadın.

-Evet, bir aralar...

-Sen?

-Bir ara...

İkisi de mırıltı ile söylemişlerdi bu son sözleri. Birbirlerine bakmamışlardı bile. Kadın hala yanlarından akıp giden kalabalığı izliyor, adam ise dalgın, bira bardağıyla oynuyordu.

-Sormayacak mısın?

-Neyi?

-Neden dün reddettiğim halde bu gün...

-Hayır, gerek görmüyorum?

-Öyleyse sebepler seni pek ilgilendirmiyor.

-Aksine sebeplerle oldukça ilgiliyimdir. Sonucu belirleyenler onlar.

-O halde?

Kadın, başını kalabalıktan alarak Şişman Adam'a doğru döndü.

-Çünkü sebebini biliyorum.

Murat, bakışlarını sabitlemiş olduğu noktadan Kadın'ın gözlerinin içine doğru kaydırdı. Yüzünde yuvarlak, genişçe bir gülümseme belirmişti.

-Sen O'sun değil mi?

-Anlamadım.

-O kadınlardansın yani. Her şeye bir cevapları olan o insanlardan. Muğlak bir güven maskesinin altına gizlenip, pişmanlıklarını ve utançlarını bile meşrulaştırmaktan geri duramayan, özür dilemekten hayaletten kaçar gibi kaçan o insanlardan... Yani bütün mesele aslında buydu. Başından beri buydu. Ne oldu? Erkek arkadaşın falan mı terk etti? Ya da daha kötüsü, sen mi onu aldattın? Dur söyleme. Yakalandın. Başka biriyle yatarken yakaladı değil mi? Yahut yok, o kadar bile değil. El ele mi tutuşmuştunuz? Kendini haklı çıkarmalıydın? Başta söylemiştim sıradan bir insan değilsin? Suçu ona atmadın diğerleri gibi.

Şişman Adam gövdesiyle masaya iyice abandı. Yüz hatları gerilmiş, belirgin bir öfke hareketlerine hakim olmaya başlamıştı. Sesine verdiği belirgin bir tizlikle konuşmaya devam etti:

-Seni aldattım ama tüm müsebbibi sensin. Aldattım çünkü yeterince ilgi göstermedin. Aradıklarımı veremedin. Oysa ne kadar az şey istemiştim senden. Biraz ilgi, başımı dayayacak bir omuz... Ya da daha kötüsü: "Ben hala seni seviyorum." Bir an içindi, ihtiyacım vardı. Sen yoktun. Olman gereken yerde değildin. Benim de ihtiyaçlarım var...

Hayır! Sen böyle yapmadın. Bana kalırsa ses bile çıkarmadın. Muhatabının sana olan hakaretlerini büyük bir vakur ile dinledin, bekledin. Bitirmesini izledin. Sinirden duvarları yumruklamasını, kapıları çarpmasını... Ve sonunda ondan ve kendinden intikam alabilmek adına bu yola başvurdun. O yüzden bu kadar sıradan giyiniyorsun. Sıradanlığı fahişeleştiriyorsun.

Kadın şişman adamın tüm bu söylediklerini keskin bir kayıtsızlığın gölgelediği yarım bir tebessümle dinlemişti. Sonunda "Sanıyorum aldatılmışsın." diyebildi ve tekrar kalabalığa döndü.

Murat'ın yüzü kızarmış gözleri kısılmıştı. Bedeninden aşağı soğuk terler boşalıyordu. Yumrukları sıkılıydı. Kadının boynuna odaklandı. Sade düz bir tenin gerdiği uzun, biçimli, kadifemsi bir görüntüsü vardı. Birden hırslı bir çeviklikle onu kolundan yakaladı. Masanın üzerine buruşmuş bir tomar para artığı bırakıp hızlı adımlarla Kadını çekmeye başladı. Bir süre neler olduğunu kavrayamayan Kadın, kendine gelir gelmez şişman adamın önüne doğru daha hızlı adımlarla geçti. Artık ikisi de konuşmuyor, koşar adım otele gidiyorlardı.

Odaya girdiklerinde şişman adam Kadını yatağa doğru itti. Kadın elbisesinin yırtılmasından korkarak hızla tişörtünü çıkardı. Adam ayaktaydı. Bir an derince soluyarak Kadına baktı. Kadın pantolonunun düğmelerini açmaya çalışıyordu. Şişman adam saçlarından yakalayarak onu hızla çekti. Odanın solunda duran elbise dolabının kapağına doğru fırlattı. Kapağa çarpan Kadının pantolonu dizlerinin üzerine düşmüştü. Adam saçından tuttuğu Kadını bu kez otel odasının beton zeminine doğru fırlattı. Kadın sertçe yere çarpmıştı. Fermuarını açtı ve Kadının ardından kendini yere bıraktı.

İkisi de yerdeydi. Kadının iç çamaşırı ve pantolonu dizlerinin üzerinde, elleri başının altında kıvrılmış yatıyordu. Yüzünde belirli bir kayıtsızlık sezinleniyordu. Tepkisizdi. Gözlerini bazanın zeminine dikmiş derince nefes alıyordu. Şişman adam sırtını dolap kapağına dayamıştı. Gömleği pantolonun kenarından sarkmış; fermuarı hala açık yere bakıyordu. Gözleri dolmuştu. Kesik kesik nefes alıyor, nefesi hıçkırıklarla bölünüyordu.

-Özür dilerim. Yani ben hayvan değilim. Böyle olsun istememiştim. Nasıl oldu? Ben... Ben bilmiyorum... Konuşuyorduk... Öfkelendim tamam mı? Sana değil... Yani mesele sen değildin... Böyle değildi... Böyle olmamalıydı... Yani ben özür dilemek...

-Sorun değil. Bir şeyleri açıklamak zorunda değilsin. Bu açıklamalara ihtiyaç duymamak adına ödeme yapmıyor musun? Bu benim işim. Eğer bu bedeni bu şekilde kullanmak istediysen senindir. Ters ya da normal benim için fark etmez.

-Hayır, lütfen söylemek zorundayım ben daha önce... Yani asla... Bu insani değil. Ben... Ben...

Şişman adam hızla kendini odanın dışına attı. Gözlerinden engelleyemediği bir sel gibi damlıyordu yaşlar. Ağlıyordu. Bir süre lobide bu şekilde dikildikten sonra gözlerini kuruladı. Odaya girdi. Kadın, ayağa kalkmış tişörtünü katlıyordu. Pantolonunu ve iç çamaşırlarını katlayıp sandalyenin üzerine yerleştirmişti.

-Yatağa uzanmayı düşünüyorum. Ama zeminde diyorsan...

-Hayır, hayır giyin lütfen.

-Sabaha kadar diye anlaşmıştık.

-Evet biliyorum. Bak... Yani ben... Yani nasıl bu kadar kayıtsız olabiliyorsun. Az önce...

-Az önce olanlar benim adıma işimin bir gereği ve sonucuydu. Senin için ne ifade ettiği ise seni ilgilendirir.

-O halde giyin lütfen. Dışarı çıkıyoruz.

- Sen bilirsin.

Eylem yerinden ağır hareketlerle doğruldu. Duşa doğru gitti. İçeriden suyun akışının kesik tınısı gelmeye başladığında şişman adam yatağın kenarına oturmuş gözlerini kırpmadan paspasa bakıyordu.

Dışarı çıktıklarında nemli bir serinlik hala ıslak olan vücutlarının ürpermesine sebep olsa da ikisi de bunu kendilerine saklamış görünüyordu. Şişman Adam, Kadın'ın koluna girmiş Şişli istikametine doğru yürümeye başlamışlardı. Sıklaşan adımlarında şehrin uğultusuna inat beliren tıkırtıları Kadın'ın sesi bastırdı.

- Nereye gidiyoruz?

- Bilmem, düşünmedim hiç. Öylesine yürüyoruz işte yoruldun mu?

- Hayır, ama istikametsiz yürüyüşlere uygun adım tempolar tutmak severek yapabileceklerimden değil. Bir yere gittiğimi bilmeliyim bu beni rahatlatır.

- Öyleyse sen söyle nereye gideceğimizi. İşin aslı ben bu şehrin pek de yerlisi sayılmam ve şu anda düşüncelerimi dahi toparlamakta oldukça zorlandığımı bilmeni isterim.

- Beyoğlu'na gidelim.

- Sence bu saatte tehlikeli olmaz mı?

- Hadi, bir şey olmaz.

- Sen bilirsin.

Yokuş aşağı karanlık caddelerden inerken Kadın'ın belirli değişimler geçirdiğini, bakışlarındaki karamsarlığın yerini küçük, çocuksu parıltılara bıraktığını büyük bir hayretle izliyordu, Murat. Bir süre sonra dışarıya yayılan ışığın ardına gizlenmiş rengarenk kahvehaneye ulaşmışlardı. Murat, iç sokakların karanlığına sığınmış bu küçük kahveye hayranlıkla bakarken Kadın, önüne gelen ilk tabureye oturmuştu bile. Karşılıklı taburelerde sessiz geçen birkaç dakikanın sonunda Şişman Adam, Kadın'a doğru eğilerek "Ne kadar da şirin bir yer burası. Doğrusu bu caddelerde böylesi bir yerle karşılaşacağımı zannetmezdim." diye fısıldadı. Kadın, Murat'ın kulağına eğilerek sessizce: "Niye fısıldıyorsun? Burada kimse yok ki." diyebildi. Yüzünde alaycı bir gülümseme belirmişti.

Etraf gerçekten de sessizdi. Yürüyüş boyu kesik kesik beliren aksırıklar, insan kalabalıkları, yerlerini zamanla sessizliğin bulanık uğultusuna terk ederek yok olmuşlardı. Kahve boştu. İçeri girip oturdukları halde görünürde kimse de yoktu. Kapının solunda hafifçe tıslayan semaver ve iki kişinin solukları... Fakat Murat'ın dikkatini çeken şey bu tuhaf sessizlikten ziyade muhatabının belirgin bir biçimde ayırt edilen iç huzuru ve rahatlığıydı. Birkaç saat önce yaptığı şey aklından çıkmıyordu bir türlü. Düşündükçe ruhunun girdabına sıkışıyor, yutkunma isteğine eşlik eden boğulma benzeri bir hisle boğazını acıtıyordu.

-Sen hala orada mısın?

Bu ani soru Şişman Adam'ın irkilmesine sebep oldu. Ellerini çenesinin altına dayadı. Anlaşılmaz bakışlarla Kadın'ın yüzüne odaklanarak: "Eylem, şimdilik bunu unutmaya çalışıyorum. Kaçtığımı sanmanı istemem. Fakat doğru düşünmeliyim. O yüzden istersen bu konuyu başka zaman konuşalım. Daha sonra..."

-Hangi sonra?

-Yani başka sefere...

-Şimdi biz arkadaş mı olduk? Sanmıyorum. Daha sonra olmayacak.

-Aksine, bir sonra olacak. Senin kurallarına göre oynayacağız. Seni yarın gece de tutmak istiyorum.

-Güzel. Bir şeyleri anlamaya başlıyorsun. Fakat olmaz. Üst üste iki veya daha fazla gece aynı insanla birlikte olamam. Kurallarıma aykırı. Bu işin tuhaflaşmasını istemiyorum.

-Öyleyse öbür güne ne dersin?

-Sanmıyorum.

-Bak, ben İstanbul'a dört hafta için geldim. Biri bitti bile. O yüzden bu kadar acele ediyorum. Altında başka niyet arama. Sürekli farklı insanlarla olamam. En azından bu noktada tercihimi senden yana kullanmak istiyorum.

Kadın, bu son sözlerden sonra derin bir nefes aldı. Gözlerini karşıdakinin keskin bakışlarından kaydırarak kendi ayaklarına odakladı. Ayakkabısının kadife deseni tozlanmıştı. Diğer ayağının tabanı ile tozu silmeye çalıştıysa da ayakkabısını daha da kirletmekten başkaca sonuca ulaşamadı. Gözünü kirlenen ayakkabısından ayırmadan dalgın bir mırıltı ile "Olur." diyebildi.

Semaverin sevimsiz tıslamaları yerini acı bir düdük sesine bırakmıştı ki mutfağa bakan iç kapının gıcırtısı duyuldu. Yaşlı adam kasketini yan yatırmış, aksayan ayaklarının dingin temposu eşliğinde kapıdan çıkarak semavere yönelmişti. İkisinin de gözleri masada ki belli belirsiz desenlerin ayrıntılarına takıldığından olacak elinde iki bardak çay ile yanlarına kadar sokulan kahveciyi fark edememişlerdi bile.

-Hoş geldin bacım. Yeni demledim buyur.

Kadın fark edilir bir tebessümle çayı alarak "Hoş bulduk amca. Sen nasılsın?" diye cevaplasa da yaşlı adam anlaşılmaz mırıltılar eşliğinde elinde tuttuğu diğer bardağı da şişman adamın önüne koyup aynı ağır adımlarının temposunda yanlarından ayrıldı. Bir süre sonra kapının acı gıcırtısını bir kez daha duyduklarında kahve yine sessizliğin suskun taşıyıcılığını üstlenmiş görünüyordu.

-Burada mı çalışıyor?

-Hayır. Buranın sahibi. Uzun yıllardır işletiyormuş burayı.

-Biraz tuhaf geldi.

-Tuhaf olan ne?

-Burası, bulunduğu yer, dekoru, sessizlik...

-Sanırım haklısın. Ben buraya Med-Cezir diyorum.

-Med-Cezir?

-Evet, buraya ilk defa dün geldiğim de duygularım anlamsız bir salınım yapmıştı. Açıklayabileceğim bir şey mi bilmiyorum ama belki o salınımın etkisiyle aklıma bu isim geldi.

Şişman adam bakışlarını Kadından alarak boş sokağa çevirdi. Mırıltı ile "Salınım" diye tekrarladı. Pencerenin dışından boğuk aralıklarla kahkaha sesleri duyulmaya başlamıştı. Kadın "Birazdan sabah olur. Çıkalım." diyerek ayağa kalktı. Çay için biraz bozukluğu masaya bırakıp çıktılar.

Taksiye yaklaştıkları sırada Şişman, "Yarından sonra aynı yerde mi?" diye sordu. Telefon numarasını istemekten çekiniyordu. Ayrıca Kadında telefon gördüğünü de anımsamıyordu.

-Elbette, öbür gün aynı saatte, aynı yerde olurum.

-Şey... Nasıl söylesem... Şimdi gitmeden... Yani ücret... Aslında sokak ortasında da olmaz biliyorum ama...

-Sorun değil. Hem ikimiz de deneyimsiz sayılırız galiba. Beş yüz...

-Murat sıkılgan bir ifadeyle elini attığı cebinden çıkardığı paradan bir demet çekerek avucunun içine sakladı. "O halde görüşürüz." diyerek elini uzattı. Kadın gülümsedi avucuna sıkıştırılan paraya bakmadan yumruklarını sıktı. İnce bir selamlamadan sonra taksiye binerek oradan uzaklaştı.

****

Uyandığında akşam olmuştu. "Artık buna alışsam iyi olacak." diye düşündü. Pencereye yöneldi. Dışarıda sarı küçük lambaların ardında beliren tezgahlarında hummalı bir çalışmaya girişmiş kokoreççiler ve birkaç sakatatçı seçiliyordu. Duman kokuları sıcak havayla birlikte burnuna dolduğunda acıktığını hissetti. Üzerine, apar topar bir şeyler geçirdi, kapıya doğru yöneldi. Merdivenlerden iniyordu ki çopur suratı, kısa boyu ile yukarı doğru çıkan Necmettin Ağabey'i gördü. Sessiz bir adamdı. Ev sahibiydi. Birden aklına kirayı geciktirdiği geldi. Bunun için gelmiş olmalı diye düşündüğü sırada "Hoş geldin Ağabey." diye seslendi.

—Merhaba kızım. Aslında ben de sana çıkıyordum. Hani kusura kalmayasın, sıkıştırmak gibi olmasın da bu ay ki kira biraz gecikti. Benim de durumum pekiyi sayılmaz o yüzden...

—Asıl siz kusura bakmayın, paranız yanımda. Gecikme için özür dilerim.

Çantasının fermuarlı gözüne daldırdığı eliyle Murat'ın sabaha karşı avucuna sıkıştırdığı para demetini alarak ev sahibine uzattı. Ev sahibinin ağır hareketlerle saydığı parayı aynı ağırlıkta cebine yerleştirmesini izlerken, su işe bak diye geçiriyordu içinden. Bir gece ve bir kira...

—Kızım ev ile ilgili bir sorun yoktur inşallah.

—Yok ağabey, her şey yolunda

—İyi o halde ben müsaade alayım, hadi kolay gelsin.

—Sağ olasın, hoşça kal.

Eylem, hızlı adımlarla geçtiği sokağın karşısında ki küçük meydanda bir tezgahın yanına tünedi. Tezgahtaki adam bir robot seriliğinde, doğruyor, kesiyor, servis ediyordu. Bir süre onun ritmik hareketlerinin temposuna uyum sağlamaya çalıştıktan sonra, sıkılarak dürümünü sipariş etti. Bu gün çalışmayacağım diye geçirdi içinden. Bu gün benim tatilim. Dürümünü yedikten hemen sonra ağır adımlarla yürümeye başladı. Ellerini çocukça bir tebessümle bir önünde bir sırt hizasında birbirine vuruyordu. Kendini uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurlu ve dingin hissetmeye başlamıştı. Başarmıştı. Günler, haftalar süren iç çelişkiler, huzursuz bekleyişler, tartışmalar ve belirsizlik sonunda bir sonuca ulaşmıştı. Gerçi beklediğinden farklı ve sert olmuştu, fakat bu da öngörebildiği bir sonuçtu. Kaldırımın kenarına ufak bir çalımla sıçradıktan sonra. Kendine güvenli adımlarında fark edilir bir çabuklukla Med-Cezir'e doğru yürümeye devam etti.




****




-Bak, Hatice biraz daha sabret. Arıyorum işte. Bir ev bulunca hemen taşınırsın. Hem biliyorsun her yerde kafamıza göre ev tutamayız. Yukarıdakilerin de gözü üstümüzde.

-Yukarıdakiler, yukarıdakiler tek duyduğum bu. Kim ki onlar? Siz de leş yiyorsunuz onlar da. Tek farkınız siz toprak üzerinde gidiyorsunuz, onlar uçuyor. Bizim köyde leş kargaları olurdu. Ölen hayvan oldu mu üşüşürlerdi. Onlar gitti mi de tarla fareleri dadanırdı. Herkes fareye söverdi. Oysa karganın da farenin de yediği bir değil mi? Aynı bok içinde yüzüyorsunuz ya neyse artık. İyi, beklerim biraz daha.

—Hatice, nasıl desem? Yani söylediklerimi düşündün mü? O konu hakkındakileri.

—Metin bak iyi adamsın. Yaptığın iş adına ne kadar iyi olunursa o kadar iyisin işte. Ama olmaz. Dediğin şeyler hayal. De ki hepsini başardık. Ama seni sevemem. Kimseyi sevemem. Benim yüreğim zaten dolu. Bir kişilik daha yer yok orada.

-Beni hemen sev demiyorum ki. Ama inan kötü biri değilim, zamanla beni sevebilirsin. Sen de biliyorsun bu işin sonu yok. İkimiz için de... Hem bir gün sana dokundum mu? Elimi sürdüm mü? Tam burası -eli ile kalbini göstererek- alev, alev kavrulurken, seni başka adamların altına sermek kolay mı sanıyorsun ha! Pezevenk diyorsun değil mi? Evet pezevengim! Namussuzum! Ama sana bir gün olsun pezevenklik ettim mi? Gavat olan altına aldığı karıyı başkasına peşkeş çeker. Ben bu yüzden sana dokunmadım bile. İçim yandı her gün. Seni ilk gördüğümden beri de yanıyor. Ulan, o herifler seni... İşte seni bu kadar seviyorum anlasana bu kadar!

Metin'in gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Omuzlarının sarsıldığı fark ediliyordu. Hatice masanın diğer ucundan uzattığı elleri ile adamın avuçlarını avuçlarına sığdırıp, "Hadi ağlama artık, gören de beni değil seni sikiyorlar sanır her gece." diyerek küçük bir kahkaha attı. Gözleri nemlenmişti. Çok geçmeden Metin de gözlerini elinin tersiyle iterek gülmeye başladı. Neden sonra "Çaylar nerede kaldı? Geç kalacağız." diye homurdanmasını Hatice bastırdı: "Sen de biliyorsun. Amca ne zaman getirirse o zaman içersin."

—Yahu ne bulursun ki bu kahvede? Adam daha kendini taşıyamıyor. Bir de servis yapmaya kalkıyor.

—Metin, sen beğensen de beğenmesen de burayı seviyorum. O yüzden otur ve çayını bekle. Gelir birazdan.

Pencerenin dışında ağır aksak adımlarla çiçekleri sulayan adamın ayak sesleri duyulduğunda semaverin metalik düdük sesi de kendini duyurmaya başlamıştı. Bir süre sonra elinde iki bardak çay olduğu halde yaşlı adam masaya yanaştı. "Buyur bacım, çay tazedir."

- Sağ ol amca, nasılsın bu gün?

- İyiyim bacım. Gördüğün gibi işte...

- Hadi o halde kolay gelsin sana.

Adam, Metin'in önüne çayı hiç konuşmadan bırakarak oradan uzaklaştı.

Çaylarını hızla içtiler. Kapıdan çıktıkları sıra da Hatice yaşlı adama dönerek, "Amca yine gelirim yarın, görüşürüz." diye seslendi. Kapının çıngırağının sesi boş kahve de birkaç kez yankılandı ve kesildi. Yaşlı adam semaverin altını kapatıp arkada ki odaya doğru yürüdü. Gıcırtılı kapı bir kez seslendi ve sustu.

Devam edecek yine... :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder