İzleyiciler

30 Aralık 2017 Cumartesi

Ne İşler Açtın Başıma...



Sevgilim İyiki Doğdun...

Ele gonca açan yar
Sana konan uçar bir gün
Balın peteğe düşmeden
Zemherisi solar bir gün

Üstümüze düşen toprak
Yar olur sarar bir gün
Göğsümüzde yeşil yaprak
Ilgın olur tozar bir gün

Koynuna yar da koynuna
Cemre olur düşer bir gün
Ne işler açtın başıma
Toprak söyler ağlar bir gün

Söz-Müzik: Vuslat AKTEPE

22 Ağustos 2017 Salı

Tohum...


-Hayat arkadaşım, biricik dostum, eşim Emine'me-

Fesleğen sür kollarına,
bahçalardan gel.
Sevdalar sal boz ırmağa,
kanı yuğ da gel.

Bana bir türkü
Özleme erer
Rüzgarı sarar
Ezginle gel

Issız gecelerden gel,
ay ışığı ser.
Başaklarla sulanan ter, 
tohumunu ver.

Bana bir umut
Yarına değer
Tohumu çatlar
hasatınla gel

Söz-Müzik: Vuslat AKTEPE

22 Şubat 2017 Çarşamba

Tanrıyı Öldürmek...



Biliyor musunuz ne yapmalı ilk olarak
hani o büyük günden sonra
Önce tanrıyı öldürmeli
Duraksamadan, sakınmadan tetiği
düşmeli arştan arza cansız bedeni
ki
umut yapayalnız kalabilsin hayatla

Vuslat AKTEPE

Sarhoş...




Pardon bayım sizi tanıyor muyum?

Evet, tanışmıştık meyhanede hani
Güzel Şarkı Söylüyorum
hakkımı teslim etmek lazım
Sizin sözlerinizdi bunlar
sadece hatırlatıyorum


Ah evet görüştüğümüze sevindim bu viranede
Sahi burası neresi

Sizde bir âlemsiniz hani
Neresi olduğunu bilmediğiniz bir yerde işiniz ne
Ama yine de ben size kısaca tanıtayım
Burası benim evim
Şu küçük yer ise odam
Gezmek ister miydiniz?

Evet, isterim ama çok soğuk
Kasımın ortasında bu
Aman Allah’ım kar mı süzülen odanızdan aşağı
İliklerime işledi
Ama soğuk değil de
Bu olağan dışılık
Sizce de garip değil mi

Öğretmeni hatırladınız mı bayım
Hani masaya çıkıp dans eden gece

Anımsadım sanırım
Şu esmer
Gözleri hafif çingene
Elleri kavruk
Avuçları küçük şurada ki çocuğa
Belki, şu tablodaki kıza benzeyen bayan
Evet, hatırladım da
Ne olmuş ona,

Sizce de şu karın altında yatan ceset onun olamaz mı

Evet, onun cesedi
Peki, bu cesedin karın altında
Karın sizin odanızda
Hem de bir kasım akşamında
Ve benim sizin yanınızda
Hem de bu tuhaflıkların ortasında
Ne işimiz olabilir ki

Acaba içkiyi mi çok kaçırdınız
Oysa bizzat akşam
Hem de tarafımdan defalarca uyarıldınız
Hatırlarsınız.

Hadi ben sarhoşumda beyefendi
Siz bu ayık kafa ile
Hemen burada
Söyler misiniz
Neye hizmet ediyorsunuz

Sizde hakkını vermelisiniz ki
Bir ayık bir sarhoş aynı anda aynı dünyada bulunamaz

Anladığımı sanmıyorum bayım açıklar mısınız

Bakın farz edelim siz sarhoşsunuz
Ve etrafınızda olanları tuhaf buluyorsunuz
Ben de sizin tuhaf bulduklarınızın bir parçası olarak
Resmin bir kenarında sizin beni görmek istediğiniz gibi
Oturuyorum değil mi
Şu kar
Şu ceset
ben ve sizi
Soruyorum gözleriniz nasıl görmek isterdi

Ama bu istekle ilgili değil ki
Gerçekle ilgili
Gözler olanı görür

O halde bu Kasım akşamı benim odamda yağan karın altında bir ceset saklı
Sizce gerçek sahiden bu mu

Peki, bayım bu anlaşılır
İyi de benim gördüğümü siz de görmüyor musunuz

Belki evet
Belki hayır
Eğer ben ayıksam
Ki öyle olduğunu farz ediyorum
Sizin gördüklerinizi paylaşamam
Ama sizin açınızdan görmem şart

Yani

Bayım
Kar
Odam
Ve siz
Sarhoşluğumsunuz
Ayık kalan yarım ise
Tartıştığım gerçeğim

İyi de cesedi saymadınız

Oda ve kar yoksa ceset de olmaz değil mi
Ama gönlünüzü ferah tutun
Ceset benim cesedim
Doğdum daha dün geceydi
Ve öldüm
Hemen sabahı
Delirmedim bayım rahatlayın
Nehre girmekti niyetim
Su biraz soğuktu

Ayılmak için mi

Niye sarhoş mu oldum

Ama az önce...

O sözler bir sarhoşa aitti
Bayım siz dinlemiyor musunuz beni
Ölü
Kendi yüreğine kilitli
Yaşam
Bedenine tutsak
Akıl yasak
Ve duygu
Yalnızca sitem
Yani içince bir nebze daha
Şu daktilolu odamda
Bir soğuk ter basar sırtımı
Ama korkmayın lütfen
Sizden daha cesur değiller geride kalanlar

Korkmuyorum bayım yalnızca veda ediyorum
Hoşça kalın

Hoşça kalın dostum
Ha cesedi de sırtlar mısınız
Bana biraz ağır da

Elbette
İyi kalın

Vuslat AKTEPE

8 Şubat 2017 Çarşamba

Ölüm...



Sevgilim
Sürgün sürgüne yaraşır
sevda sevdalıya
ve ölüm
ölebilecek kadar kalana

Biliriz biz o gitmeleri
hiç öyle sedasız değildir
Yel olur
tufana döner
efil, efil kurutur da
Gayrısı beriye hasret
öteye korkudur

ki ölüm ancak ölebilecek kadar kalana umuttur

Vuslat AKTEPE

Öyle Yalnız Durduğuna Bakma...




Uzaklardan bir nefes eserken uçurtman
renkli
sade
cesur gölgeler iliştirilmiş sesi
en çok da o sesi korkutur karanlığın kalpten vuruşlarını
Beden ne anlam taşır ki
çıkıp dövüşmekten gayrı
Hangi güzellik güzel kalabilir
zamanın sonsuz aynasında
dövüşenlerin hikâyelerinden başka


Vuslat AKTEPE

27 Ocak 2017 Cuma

Bağır Bağır Sosyalizm...




Bir şey biliyorum diye dikti gözlerini şair,
yanan alnını:
"sevgilinin kolları, 
avuçta sarı sıcak buğday
memede süt, 
tornada ılıkça damlayan, söğüdün teri gibi bir şey…"
Bildiğim tek şey de odur dedi:
"Rüzgarı eleyip duranlara, 
denizi sulayanlara öğretmedikleri tek şey;
Bir şey sevgilim
yârin koynu gibi benim
ve o şeyle gömülecek bedenim"


Serim de sırrım da hepimizin
Güneşe düşenlerin yolunda
Bağır
Bağır
Sosyalizm…

Vuslat AKTEPE

Em-per-ya-lizm...







Boğazlanan kadın
Irzına geçilen çocuk
Kesilen et
Açlık
Yorgunluk
Ter
İnim inim sömürüsü insanın
İşte suç ortağı olduğun o mel'un uzlaşın


Yetmediyse bir yüz yıl süren ölüm
Şimdi önüne düştü cesedim
Şaşkınca bakınma
Suçlu:
El açtığın Em-per-ya-lizm


Vuslat AKTEPE

25 Ocak 2017 Çarşamba






Aşık olmak değil, sevmek
Kaçmak değil, korkmak
Dövmek değil, dövüşmek
Hasret de değil ya
ille de özlemek gerek


Vuslat AKTEPE

Çay Hala Sıcak mı?




Kirişi çatlaktır hani
hemen her virane kerpiç damın
her rüzgara duasız, çepersiz kuşatılmış
saki

dayayıp kulağını sessizce
damlarken göğsümden aşağı ılıcak kanın
O viraneye oturup da fitillendirdiğim yaramı
aynı gece
elin iti ovaladı
sessiz gemiler uğurlandı göğsümün tomruk akıntısına
Çeperlerine gün sürerken balyoz
kayalara vura vura çıkardığı tuzu
usulca yarana
-Hem de şu kerpiç odada-
acemi bir lokman uladı


Salınarak geçip gitti
bir kadın
hemen ardından iki bey
bir çocuk
bir de şu gürültücü boz itleri

Biraz sonra geldi köpek
hırlayıp kaşıdı burnunu
hem de senin en ılık akan yerinden
şapırdatıp ağzını yalana yalana

bu kez çok olmuştu gayrı
yarandan şapırdatması değil de
o şaplayan sesi söküp aldı kulaklarımın ferini
üstelik en ıssız yerinde kalabalık bir düet yaptı
omzumdan düşen başın
ve bir de o sıcacık soluğun


bir şubat gecesi
kirişi çatlak bir ev
serin bir rüzgar
sen ve ben

köpeğe dikildi gözlerim
hatırlar gibiyim
gücüm kalmamıştı belki
belki tahammülüm
ama alıp omuzlarıma seni
adım
adım
yürüdüm karanlığın içine
o boz köpek
bakıp ardımızdan mırıldandı gururla

Virane, kirişi çatlak kerpiç evin dışında
küçücük bir mezar kazdım
bir de ateş yaktım galiba
evet çay demlemek için
ve elimde çay
şubatta soğuk
göğsünde başım
bırakıp cesedini otların arasına
kendimi gömdüm o küçük mezara

o şubat gecesi
Eylül karanlığına inat

Çay hala Sıcak mı?” sevgili


Vuslat AKTEPE

Deliler...



Deliler türkü söylemez, el çırpmaz
Deliler koşmaz boş sokaklarda
Erguvani yele öykünmez 

Deliler, cepte yok kuruş
Deliler; yırtık gömlek, pabuç
Deliler, gün ağarmadan daha geceye dokunmuş
Deliler servis beklemez atölye kıyılarında

Yedi düvelin en sıcak okyanuslarında
banyo düşleriyle

Deliler, simit yiyip aşık olmaz
Aşık öpüp çocuk olmaz
Deliler düş kurmaz
Düşlere uçurtma çatmaz
Deliler şiir okumaz, dans etmez
Kana kana ağlamaz deliler

Halaylar örüp çatılardan meydanlara
yumruk sallamazlar deliler

Onlar:
soğuk, düşman, sıradan
tutsak, korkak fezadan
deliler inanmaz fezaya

deliler ki işte ayakları neredeyse
elleri neredeyse
deliler ki Bruno'nun yangın yeri yuvarlağından
derler ki deliler, çoktan delirdiler
Ah şimdinin akıllıları, bir zamanlar zır deliydiler...


Vuslat AKTEPE