İzleyiciler

27 Ocak 2017 Cuma

Bağır Bağır Sosyalizm...




Bir şey biliyorum diye dikti gözlerini şair,
yanan alnını:
"sevgilinin kolları, 
avuçta sarı sıcak buğday
memede süt, 
tornada ılıkça damlayan, söğüdün teri gibi bir şey…"
Bildiğim tek şey de odur dedi:
"Rüzgarı eleyip duranlara, 
denizi sulayanlara öğretmedikleri tek şey;
Bir şey sevgilim
yârin koynu gibi benim
ve o şeyle gömülecek bedenim"


Serim de sırrım da hepimizin
Güneşe düşenlerin yolunda
Bağır
Bağır
Sosyalizm…

Vuslat AKTEPE

Em-per-ya-lizm...







Boğazlanan kadın
Irzına geçilen çocuk
Kesilen et
Açlık
Yorgunluk
Ter
İnim inim sömürüsü insanın
İşte suç ortağı olduğun o mel'un uzlaşın


Yetmediyse bir yüz yıl süren ölüm
Şimdi önüne düştü cesedim
Şaşkınca bakınma
Suçlu:
El açtığın Em-per-ya-lizm


Vuslat AKTEPE

25 Ocak 2017 Çarşamba






Aşık olmak değil, sevmek
Kaçmak değil, korkmak
Dövmek değil, dövüşmek
Hasret de değil ya
ille de özlemek gerek


Vuslat AKTEPE

Çay Hala Sıcak mı?




Kirişi çatlaktır hani
hemen her virane kerpiç damın
her rüzgara duasız, çepersiz kuşatılmış
saki

dayayıp kulağını sessizce
damlarken göğsümden aşağı ılıcak kanın
O viraneye oturup da fitillendirdiğim yaramı
aynı gece
elin iti ovaladı
sessiz gemiler uğurlandı göğsümün tomruk akıntısına
Çeperlerine gün sürerken balyoz
kayalara vura vura çıkardığı tuzu
usulca yarana
-Hem de şu kerpiç odada-
acemi bir lokman uladı


Salınarak geçip gitti
bir kadın
hemen ardından iki bey
bir çocuk
bir de şu gürültücü boz itleri

Biraz sonra geldi köpek
hırlayıp kaşıdı burnunu
hem de senin en ılık akan yerinden
şapırdatıp ağzını yalana yalana

bu kez çok olmuştu gayrı
yarandan şapırdatması değil de
o şaplayan sesi söküp aldı kulaklarımın ferini
üstelik en ıssız yerinde kalabalık bir düet yaptı
omzumdan düşen başın
ve bir de o sıcacık soluğun


bir şubat gecesi
kirişi çatlak bir ev
serin bir rüzgar
sen ve ben

köpeğe dikildi gözlerim
hatırlar gibiyim
gücüm kalmamıştı belki
belki tahammülüm
ama alıp omuzlarıma seni
adım
adım
yürüdüm karanlığın içine
o boz köpek
bakıp ardımızdan mırıldandı gururla

Virane, kirişi çatlak kerpiç evin dışında
küçücük bir mezar kazdım
bir de ateş yaktım galiba
evet çay demlemek için
ve elimde çay
şubatta soğuk
göğsünde başım
bırakıp cesedini otların arasına
kendimi gömdüm o küçük mezara

o şubat gecesi
Eylül karanlığına inat

Çay hala Sıcak mı?” sevgili


Vuslat AKTEPE

Deliler...



Deliler türkü söylemez, el çırpmaz
Deliler koşmaz boş sokaklarda
Erguvani yele öykünmez 

Deliler, cepte yok kuruş
Deliler; yırtık gömlek, pabuç
Deliler, gün ağarmadan daha geceye dokunmuş
Deliler servis beklemez atölye kıyılarında

Yedi düvelin en sıcak okyanuslarında
banyo düşleriyle

Deliler, simit yiyip aşık olmaz
Aşık öpüp çocuk olmaz
Deliler düş kurmaz
Düşlere uçurtma çatmaz
Deliler şiir okumaz, dans etmez
Kana kana ağlamaz deliler

Halaylar örüp çatılardan meydanlara
yumruk sallamazlar deliler

Onlar:
soğuk, düşman, sıradan
tutsak, korkak fezadan
deliler inanmaz fezaya

deliler ki işte ayakları neredeyse
elleri neredeyse
deliler ki Bruno'nun yangın yeri yuvarlağından
derler ki deliler, çoktan delirdiler
Ah şimdinin akıllıları, bir zamanlar zır deliydiler...


Vuslat AKTEPE