İzleyiciler

26 Ekim 2015 Pazartesi

II...


Bilmem kaç patika boyunca Emine
Geleceğim çarparak elma dikenlerine
Çizikleri kanatacak derimi
Yine de okşayacağım saçlarımla rüzgarın nefesini

Elini tutacağım gri akşamında şimşekli bir yağmurun
Yağmur da korkarmış ya yıldırımdan
Göçebeler gibi yürüyeceğim dilimde suskun
Davullar çalacak, şölen alayları yüreğim
Sana ulaşacağım sonunda, bir nefes sevdadan

Vuslat AKTEPE

I...

istanbul ressamlar ile ilgili görsel sonucu

Sahtekar, korkak, cesur, yiğit, kavgacı
Pısırık, dürüst ve yalancı
Biri ters biri düz
Sokak aralarında ucuz yosmaları
Pezevenkleri ve dostları
Yoksul ve yoksunu
Varlığı
Korkunç dağınıklığınla

Çekilmezdin ya İstanbul
Barındırmasaydın sevdamı

Vuslat AKTEPE

Adın Kara ANKARA...


Sevgilim;
Kaya parçalarına çürümüş yaprakları anlatacağım sana
Kurudukça rüzgâra yem olan
Saçlarına dolanan 
Düşenleri, yitenleri
Geceye çalmış sessizliği
Ölülerimizi…

Yanımızda yöremizde tüneyenler sedasız şeyler değil
Ne de yapraklarını güneşe çalmış geniş erguvanlar
Onlar;
Ağıta yüz sürmüş kadınlar
Ekmeğe ulanmış düşler
akıp giden
Güneşe tövbe etmiş karanlık
Umudu kanımızda tatmış koca bir ülke

İşte sen, işte kuşlar, işte memleket
Adı kara 
ANKARA!

yüz süren ölülerimizin adımları
yan yana dövüştüklerimiz
Örüyoruz bedenden ve ruhtan duvarları 
briket 
briket

gayrı ilerlemeliyiz
Dişlerimizle sökmeliyiz seni kuşatan kabuğu
Ve unutanlara inat unutmamalıyız 
Ölülerimizin çürüyen etlerine asılı umudu

Mayısın ilk güneşinde hem de
Savurmalıyız kızıl bayrakları
el ele

Unutanlar orada kalsın
And içip unutmamaya

Vuslat AKTEPE


25 Ekim 2015 Pazar

Vazgeçmeyiz Devrimden







Öldürüp dostlarımızı ardı ardına
Sabretmeyi ödediler kanlarımızla
Birbiri ardına geçti yıllar
kara tren katarı gibi
ağır
     aksak
andırdılar fark gözetmeden bir ötekini
tıpkı mezar taşları gibi

Acıyı da öğrettiler
Mendiline sakladığın umudu da

Sevgilim!
Ama bambaşka bizim kaderimiz
Ayrık otları bitti mezar taşlarında
Çatladılar ölülerimiz birbiri ardına
Mendillerimizi bağladık uç uca
Artık umut yalnız biziz

ki sevdalı
        ki kavruk
             ihanete ve dilenmeye
                      Kavgaya ve bilenmeye
                          Biz ki hırsızlama aşklara gebe

Sevgilim, canım
Ne sevmekten seni
Ne yaşamaktan
                korkmuyoruz gayrı

Ölümse çoktan kaçtı bedenimizden
Yani üzülme dövüşürken sırtımıza şaklayacak kırbaca
Evelallah zincirlerimiz yok artık
Gayrı ne senden geçeriz
Ne ülkeden
Altmış yıl da olsa, altmış bin yıl da
Vazgeçmeyiz devrimden


Vuslat AKTEPE

25 Eylül 2015 Cuma

Aşk ile Umut...

                                           (Ömer Uluç)
Çiçeğe durmuş dalları göğsümün
dallara vuran ham meyvası 
canım sevgilim
Uzaktan nağmesi okunan türküm
alazlanmış kibrit çöpüm
umudum, yar tanem
Bıkıyorsun biliyorum
bitip tükenmez gevezeliklerimden
dağa taşa yüz sürdüğüm umuttan
oraktan, çekiçten
Ah be yavrum
geceyle gün değil ki bu
birbirinizden ayırayım sizi
biri olmadan olmuyor diğeri

Sevgilim, canımın içi
fırtınaya anafor salmış ciğerim
Nar gibi, ar gibi, kızıl kor gibi 
sakınan en senli yanım
Zaman ve nefes gibi
aşk ile umudun yasası
Sen olmadan olmuyor biri
ve o olmadan olmuyorsun canımın yarısı

Vuslat AKTEPE

1 Eylül 2015 Salı

Sizin İçin Derildiler...

                    

İlk gün ışığı değdi baharın
-ki bahar mayısla başlar bizim oralarda-
Damlalarca çatılardan, seslerden ve kuşlardan sırtımıza

Sarınıp tepesine çatıların
Örteyim mi üstünü dedi bulut alaycı
Tüm gövdesiyle titredi mayıs
Hayır diye ünledi
Çiçek açıncaya kadar
Rahat bırak onları

Toprak belendi tomurcuklara
Dallar sevdaya ulandı
Sevgilinin çıplak avuçlarını öpünce güneş
Çekip alayım mı diye bağırdı gölgeler
Hayır dedi toprak
Yarıp geçemez göğsümü soğuk ellerin
Onlar benim!

Ve birinde mayısın
Selam durup güneşe
Renk renk bitti çiçekler

Çocuklar doluştu ellerinde sepetler
Çocuklar kırlara
Rıhtıma
Sevgilinin belenmemiş beşiğine
Toplayabilir miyiz çiçeğini dediler
Toplayabilirsiniz diye ünledi hep bir ağızdan onlar

Bu çiçekler sizin için derildiler…

Vuslat AKTEPE

Uçurtmalara İliştirilmiş Düşler...

                      

Çocukken
o baharlı günlerimizde
uçurtmalar salardık
gökyüzünün maviye dolanmış yüreğine
Alacalı
rengârenk uçurtmalar

Sağdan soldan topladığımız dal parçalarına
iliştirip renkli kağıtlarımızı
büyük bir tamahkarlıkla yetiştirirdik bembeyaz bulutlara
Üstelik
en mütevazı düşlerimizle birlikte

Dileklerimiz vardı
Küçücük kağıtlara yazdığımız hayallerimiz
Mesela ben Emine’yi severdim
Emine
Mustafa’yı
Ben bindirip de selesine
gezdirebilmek için sevdiğim kızı
bisiklet yazıp hayalimin kenarına
katlayıp da gizlice
ulardım uçurtmamın çatısına
Ve rüzgarlı baharlarda
kesip ipini salardım gökyüzüne
diğer çocuklarla birlikte

Bazen bir çift ayakkabı
bazen gömlek
en çok da babam iş bulsun  yazılırdı
o küçücük kağıtlara
Ve salınırdı
her duayı kabul ettiğine inanılan
Allah babaya

Yeter ki ulaşsın
Kırmazdı bizi
Kabul ederdi elbet
Emine, 

Mustafayı yazardı çoklukla kağıdına
Gocunmazdım yine de
Nasılsa yetişmezdi onun uçurtması
Ama benimki elbet yetişecekti Tanrıya

Çocukken
o baharlı günlerimizde
düşlerimizi iliştirip masumiyetimizin alacalı uçurtmalarına
salardık gizlice
gökyüzünün rengarenk bağrına

Bazen bir elektrik direğinin bakır tellerine dolanmış
bazense bir ağacın tozlu yaprakları arasında parçalanmış
boynu bükük bulurduk uçurtmalarımızı
Ve koşup hemen
yoklardık iliştirilmiş mektuplarımızı
O zaman hüzünle anlardık
ne bisiklet
ne ayakkabı
ne yeni gömlek gelecek daha
Ve eve yine
işsiz
çaresiz dönecek baba

Hoş, pes etmezdik ya
yine koşardık hararetle
yepyeni düşlerin ve uçurtmaların peşinde

Böylece akıp geçti yıllar
Ne düşler kaldı geriye
ne  hayaller
Ben Emine’yi alamadım
Emine de Mustafa’yı
Ve işsiz öldü babam
yatağında bir akşamüstü

Şimdi şu badem ağacının dallarına uzanmış
safdilli çiçeklerinin üzerinde
çok değil üç gün önce
çocuklarıma yaptığım uçurtma duruyor
Kuyruğu parçalanmış

Küçük kız ayakkabı istemiş
Ortanca oğlan bilgisayar mı ne
Büyük oğlan
babam demiş
iş bulsun yine
Yine
      Yine
           Yine

Vuslat AKTEPE

4 Ağustos 2015 Salı

Ah Edip Gelme Bana...



 
Yüreğine yüreğimden yollar yaptım.
Ellerini ellerime mesken tuttum
Soğuktu suları bizden uzak kıldım
Ah edip karanlığa selam salma

Bir ahu devrana vardım
gözlerine umut aldım 
ah edip, vah edip gelme bana...

Bir uğultu dışarısı; kar, fırtına...
Döşeğine sermişim ben koynumu
Sıcacık bir köşk: Hınzır ve çapaklı...
Günaydın der yarimin kollarında

Bir ahu devrana vardım
gözlerine umut aldım 
ah edip, vah edip gelme bana...

Söz-Müzik: Vuslat AKTEPE

10 Temmuz 2015 Cuma

İyi Geceler...







Dövüşürken düşünmek güzel
Düşünürken dövüşmek değil
Düşünürken sen güzel
Sen güzelken düşünmek değil

Dövüşürken düşlemek
Düşlerken ölmek
sen ile ben
ben ile sen
basbayağı gömülmek

Bir avuç kurt yemi
Biraz tuz
Toprağın altında sevişmek de güzel
İyi geceler
İyi geceler
Güzel…


Vuslat AKTEPE

9 Temmuz 2015 Perşembe

Çingenenin Türküsü


çingene ressamlar ile ilgili görsel sonucu

Bozkırların ve ovaların uçsuzunda…
yiğitlik destanı,
soluk bir ağıt
uçsuz bir türkü
bir ceset
ve hançer yalımı

Şafak kendi doğumunu ararken
sancısını saplar böğrüne,
eşit olmayanların
eşit olmayan masallarında.

Her destana sonsuz taşırken adını
Sevgili; destanlaştırılan hayatın,
tutsak edilen özgürlüğün
kalbini söktük yine
kendi ellerimizle

Bozkırda hançer ve ceset külü 

Vuslat AKTEPE

22 Haziran 2015 Pazartesi

Sonsuz Uyku...


Bedeninin Basamaklara, Bir Omurganın Üç Kemiğine, Göğe ve Minareye Dönüşmesine Bakan Çıplak Karım / My Wife, Nude, Contemplating Her Own Flesh Becoming Stairs, Three Vertebrae of a Column, Sky and Architecture


Yatıyorum bir an akşam sağrısına
Sessiz, tüy gibi
sabah olacak yine, akşam sonra,
Akşamlar, sabahlar
sabahlar, akşamlar
tekrar, tekrar
Ta ki yok oluncaya kadar evrende  orta boylu yıldızımız 
onlar gelmeyecek daha
sevgilim
bir tek sen
yalnız sen kalacaksın uykudan geriye
 
            Vuslat AKTEPE
 


27 Nisan 2015 Pazartesi

Devrim...





Ah! yağmur kadar güneş de yıkıyor bedenlerimizi
Hüznün esmer teni acıtırken göğsümüzü
Neşeyle okşanıyor ertesinde gözlerimizin sıcacık feri
-Çirkin olduğu kadar güzel herkes-
Uysalken bir yanımız
Uzanıversem ele avuca sığmaz
yaramaz, diğer yarımız

Ve sen öylesine mutlu…

Savaş indirmiş bayrağını
Barış kadar ara verilmiş ölüme
Ve özgür elde kalanlar, çiçekler gibi
Kuşlar da kanatlanmış bir yanıyla
Ah! O mahkûmlar hür türküler söyleyip
Parçalarken duvarların insan sıfatını
Yalınayak basıyor çimenlere yarının çocukları

Ve sen öylesine özgür…

Kara çaldığı kadar aklanmış vicdanımızın kızıl ateşi
Sen de görüyorsun güneş gibi
Şarkılar söylüyorlar en çirkin sesliler
Sanki kargaların düetine el çırpıyor dünya



Kol verip dansların en güzeline
Seni arıyorlar kahkahalarıyla
Ah! Unutulmuş düşman
Dost sarmış dört bir ufku
Herkes çırılçıplak kalabalık

Ve sen öylesine âşık…



Kollarımız ağarıyor
Bembeyaz önlüklerimizle
Seni öpüyoruz dudaklarının en kırmızı yerinden
Gök mavi tulumlarımızın içinde
çağırırken günlerimizin en muştulusunu
Seni özlüyoruz kavuştuğumuz kadar
Ah! Damlarken akşam alacası çatılara
Yakıp ateşlerimizi seni sarıyoruz doyasıya



Ve sen öylesine biz,
Ve sen öylesine bizden…




Vuslat AKTEPE


20 Mart 2015 Cuma

Günaydın...


Ah!
Sana yazdığım mektubu bulacaklar koynumda
uyaksız, imzasız...
Bileceksin yine de 
bir tek onun kaldığını benden geriye
öper gibi yüreğinden
tek bir mısra:
Günaydın sevgilim, günaydın ümide...

Vuslat AKTEPE

27 Şubat 2015 Cuma

Günaydın Sevgili...


En güzel zemheri de uyanılır sabaha
Bir uğultu dışarısı
kar, fırtına...
Değmez

Sıcacık bir köşk:
Hınzır, çapaklı...
Günaydın der yarin koynunda

Vuslat AKTEPE

21 Şubat 2015 Cumartesi

Gürültüye Gerek Yok





Çabalamıyorum artık aşkımı anlatmaya
usluyum
sanki güneşte yıllanmış kedi
Aşk dolaşıyor nasılsa
adını anmasam bile
ciğerime çekebildiğim hava gibi

Gürültüye gerek yok sevgili
Kapa gözlerini
ciğerlerine çek odayı dolduran aşkımı


Vuslat AKTEPE

19 Şubat 2015 Perşembe

Memleket Gibi



Şair seviyor seni
kapanan avuçlarını
sıvanan kollarını
yepyeni bir dünya yaratan ellerini
Şair seviyor dünyayı

Şair seviyor seni
titreyen çeneni
kızıl dudaklarını
marşlar söyleyen ağzını
Şair seviyor insanı

Şair seviyor seni
açılan göğsünü
çarpan yüreğini
memlekete kesmiş ümidi 
Şair seviyor sevgili
Seviyor seni, memleket gibi

                        Vuslat AKTEPE


17 Şubat 2015 Salı

Halay Başı SYRIZA




Haber geldi bre
değişmiş  işçi sınıfı
demiri dökmüyor
işlemiyormuş cevheri
Ne nasır varmış elde
Ne sırtta ter
ırgatın sineği bol ya  
ne mutlu 
yokmuş gayrı sıtması

Haber geldi bre
biz de çıkarıp kızıl mintanlarımızı
gökkuşağı gömlekler giymelymişiz sırtımıza
Savurup mendilleri
yepyeni bir enternasyonalle durmalıymışız halaya
halay başı SYRIZA

Çok şükür de 
çok şükür bre
nasırı kalkmış açlığa
takım taklavat giydirilmiş sömürüye
sıtmasız sineğe
okuldan işe koşan çocuğa
çok şükür  değişen işçi sınıfına
Halay başı SYRIZA

Vuslat AKTEPE
          


Daha Bir Güzel Memleketim...



                         

Sevgilim
sen içindesin diye değil yalnızca
ama
sen de içindesin diye
daha bir güzel memleketim

Vuslat AKTEPE

15 Şubat 2015 Pazar

Şairin Goncası



Sevgilim,
Hep oradaydın, vardın sen
Saçların aynı saç, gözlerin aynı gözdü
Ve yüreğin daha büyük değildi şimdikinden
her nasılsa birleştiler bir düşte
                      -şairin parmakları ile eşelediği-

sözcükler değişmedi
duygular da öyle
şiire sulandılar yalnız
sonsuz bir özlemle
                   -ki şair sular sessizce bahçesini-
                                ve sen yazamazsın onun gibi
                                               görmeden suladığı o biricik goncayı


Vuslat AKTEPE

Hey Aşk...

                                      (Mustafa Ayaz) 
Sevgilim,
Çırılçıplaktı başlarda
masum, tutkulu
çocukça belki
Acıkırsa yer
susarsa içerdi
ve sarılırdı tüm gücüyle yaşamaya

tutundu sonraları şu yada bu kutsalın eteğine
göz alıcı hazineleri
korkunç açlığıyla
ve devasa bir elmas gibi parlamaya başladı uzakta

ey aşk
ne kadar da zerefa ve korkunçsun bu halinle


Mayakovski’nin Lili’si
“Pantolon giymiş bir buluttu”
Nazım’ın Piraye’si
“Büyük İnsanlık”
Ve şairin sana olan açlığı
tüm kutsal örtülerinden azade
mat ve çırılçıplak aşkı...

Hey aşk
ne kadar da yalın ve güzelsin, çıplaklığınla


Vuslat AKTEPE

ÖZGECAN'IMIZA


Ak değil sarayın
kurşun
            gaz
                   benzin
çelikle inceltilmiş kanımın rengi
O yüzden mi bu korkun, sinmen, kandan odalara
Ya o başımıza doladığın örtü
Çalarken, gözümüze bağ
Katlederken
Ah, lime lime bedenimize kefen

Memleketim
            Benim
                      Memleketim
Gelincik tarlaları değil, kan
Toprakta o bildik koku
ve sen
sözüm ona gözyaşlarıyla ardımdan yeminler eden
Anlamıyor musun?
Ne “de-ğe-rim”, ne “öz-gür-lü-ğüm”
Ne de sayende kazanılmış “za-fe-rim”
Basbayağı bedenim
Cesedim
            Cesedim
                        Kefenim
Başıma doladığın kutsal örtün
öldürülme özgürlüğüm

Kim inanır masallarına, hangi çağdayız?
Kaç yaşam eder kurşunun bedeli?
Kaç oktanda yakılır kadın bedeni

Memleketim
         Benim
                   Memleketim
Kaldır başını ulufeden de
         Kafa tut kandan saraylara
                   Öldürülme özgürlüğü değil
                                       Tüm hayat benim


Vuslat AKTEPE


14 Şubat 2015 Cumartesi

Umudu Kesme


                 
Aç kalmak yok sevgili,
kesilen elektrik
kapanan vana
ağlayan çocuk

Şimdiki gibi arsızca, kırmızıya çalmayacak camekânlar
Ve biz sanki güneşli bir tatil günü
Çıplak ayaklarımızla basıyormuşçasına kumlara
Ufkumuzda masmavi bir ipek
Öyle geçeceğiz vitrinleri, utanmadan, ufalmadan

Kitaplar da sunabileceğim sana, tatlılar da

Havada kalmaz,
Mutlaka yaratılacak özlemimiz
Dağ, taş, toprak
Makina, buton, klavye
Biz ürettik, bizim olacak

Yeter ki eksilmesin ümit göğsünden
yeter ki kesme umudu 
bizden
sınıftan
memleketten…
                        Sevgilim


                                     Vuslat AKTEPE



11 Ocak 2015 Pazar

Ülkemin Elleri...



Sevgilim,
Ellerimiz devasa,
büyüktü
Yüreklerimizi taşırdı çünkü
Kim bilir, belki de bundan
sırtında emeklenen ter ile büyüten babalarımıza
yazmasına nasırını silen analarımıza duyulan hasret
Yani
uzun
yağız
yiğit türkülerinde
kilimce işlenmiş delikanlılar, kızlardık
uzanıp da ülkenin bağrına
kim bilir hangi yârin gözlerinde seni aradık

Uzatıversek ellerimizi belki dokunacağız  
Ama tuzun kavruğunu
tütünün acısını
ve umudunu ülkenin
ille de sevgilim
İlle de seninle savuracağız…


Vuslat AKTEPE